Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’nde tedavi gören engelli hastalar , 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için haftalardır hazırlandıkları halk oyunları gösterisinde, refakatçileri ve tedavilerini gerçekleştiren sağlık mensupları ile zeybek ve Ankara havası oynadı. Gösteri için son provalarını yapan hastalar arasında, 6 Şubat depreminden bu yana hastanede tedavi gören depremzedeler de vardı. Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Koordinatörü Prof. Dr. Evrim Coşkun, 12 engelli hastanın yer aldığı halk oyunları gösterisiyle engelli bireylerin herşeyi başarabileceklerini göstermeyi amaçladıklarını kaydetti. Gösteri için hazırlanan hastalar arasında 6 Şubat felaketini Adıyaman’da yaşayan 60 yaşındaki Ayşe Keskin ile 30 yaşındaki oğlu Berat Furkan Keskin de vardı. Enkaz altında 5 gün yaşam savaşı veren ve yaralı olarak çıkarıldıktan sonra her iki bacağı da ampute edilen Ayşe Keskin, yaşadıklarını ilk kez Demirören Haber Ajansı’na anlatırken, zaman zaman gözyaşlarını tutamadı.
ENKAZDA 5 GÜN, YOĞUN BAKIMDA 1 AY YAŞAM MÜCADELESİ VERDİ
Depremin 5. günü enkazdan yaralı olarak çıkarıldıktan sonra ambulans uçakla İstanbul’a sevk edilen ve önce Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaklaşık 1 ay entübe şekilde yaşam mücadelesi veren Ayşe Keskin’in her iki bacağı da ampute edildi. Fizik tedavi için Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ne nakledilen Keskin, oğlu Berat Keskin’le 10 aydır hastanede tedavi görüyor. Protezi için aylardır bekleyen ve 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde yapacakları halk oyunları gösterisinden hemen önce protezlerine kavuşan Ayşe Keskin, yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı. Keskin, “Eşim, oğlum ve ben 4. katta oturuyorduk. 2 dakika içerisinde Rabbim verdiği emanetleri aldı. Oğlum ilk depremde çocuk odasındaydı, pencereden dışarıya 4. kattan düştü; ona birşey olmadı. Eşimin yatak odasında üzerine kolon düşmesinden sonra sesini duyamadık. Benimse ilk depremde ayaklarıma kolon düştü. İkinci depremde de kolonun üzerine tavan düştü. Enkaz altında geçirdiğim. İş makinalarıyla girelim dediklerini duydum. Sol kolum hareket ediyordu; sol kolumla altımdan bir fayans parçası aldım ve beş defa yukarıya vurdum. O anda bir tane termal kamera gelmiş, sesi duyar gibi olmuşlar canlı var diye. Ondan sonra rahatladım mı bayıldım mı bilmiyorum. 5 günün sonuna kadar kendimdeydim” dedi.
FOLKLORDE DÜNYA ŞAMPİYONLUĞU VARDI
Enkaz altında kaldığı 5 gün boyunca nefes alabildiği için hiç umudunu yitirmediğini, komşularının yardım seslerini duyarak o süreyi geçirdiğini söyleyen Keskin, “Kar yağdığını biliyordum, çocuklar bana kartopu atıyorlardı, onunla dudaklarımı ıslatıyordum. Karşı komşumun küçük kızı vefat ederken, ‘Baba beni sıkma’ dedi. İlkokula giden küçük bir kız çocuğuydu, sonradan onun boğularak öldüğünü öğrendim çok üzüldüm. Milli folklorcuyum. Efsane Adıyaman ekibi vardı, liselerarası dünya birinciliğimiz var Adıyaman olarak. İnsan böyle de hayata bağlanabilir. Folklor zaten bir nevi bir tutku. Bundan sonra protezle yaşayacağım. Bu hastane ve Zeynep Hoca ile Evrim Hoca şansım oldu. Elimden tuttular. Enkazda elimizden tutan olmamıştı ama burada hayata yeniden bağlandık. Devletimize ve milletimize Rabbim zeval vermesin. Bundan sonra emaneti böyle taşıyacağım” diye konuştu.
EN BÜYÜK HAYALİ KONTEYNERE DEĞİL EVİNE DÖNEBİLMEK
Depremin verdiği zararlardan hiçbirinin kendisini teğet geçmediğini gözyaşları içinde anlatan Keskin, gidecek bir yeri olmadığını ve engelli bir birey olarak konteyner ya da çadırda yaşamasının çok zor olacağını söyleyerek tek isteğinin yeni evlerine kavuşmak olduğunu kaydetti ve sözlerini şöyle noktaladı: “Belki şans bize bu sefer güler ve sıra gelir de yeni evimize kavuşuruz. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Çadırda yaşamak çok zor. Ben eşimi kaybettim, kardeşim aile boyu gittiler; iki çocuğu kendisi. Öbür kardeşimin 3 yıllık damadı, 1. yaşındaki torunu vefat etti. Binadaki arkadaşlarım, 40 yıllık komşularım, 36 tane kayıp verdim. Hepsinin mucizesi oldum. Gidecek yerim yoksa da bekleyenim çok ” dedi.
“ANNEME KALMAZ DİYE CESET TORBASI ALMIŞTIM”
Oturdukları 6 katlı binanın 4. katından hafif yaralı olarak çıktıktan sonra enkazın başından bir an olsun ayrılmayan Berat Furkan Keskin ise annesi ambulans uçakla İstanbul’a getirildikten sonra kendisinin de ilk uçakla buraya geldiğini ve ilk kez 5 gün sonra arkadaşlarının evinde sıcak bir yatak gördüğünü anlatarak şunları söyledi: ” İstanbul’a geldim annem entübeydi; yoğun bakımdaydı. Buradaki arkadaşlarım beni ilk defa sıcak bir yatağa götürdüler uyumak için. 5 gün sokakta, yağmur altındaydık. Üzerimde bir mont vardı, iş montuydu oradaki bir petrol işçisi vermişti. Ceplerimi boşaltırken, sol cebimden annemin ceset torbasını buldum. Çünkü ceset torbalarını dağıtıyorlardı ve anneme kalmaz diye anneminkini cebime koymuştum. Ben İstanbul’a bununla geldim. Şimdi karşılıklı zeybek oynamanın bana vereceği mutluluğu tarif edemem.”
“ATATÜRK’ÜN EN SEVDİĞİ ZEYBEĞİ SEÇTİK”
Üç yıldır her yıl 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde bir etkinlik gerçekleştirerek bunu bir gelenek haline getirdiklerini kaydeden Prof. Dr. Evrim Coşkun, “Bu seneki Engelliler Günü kutlamalarımızda bu yıl zeybek oynamaya karar verdik. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılında Atatürkümüzün en sevdiği halk oyunlarından biri olan zeybek oynamaya karar verdik. Yaklaşık bir aydır çalışıyoruz. Tabii ki zor olacağını biliyorduk. Hastalarımızı ikna etmeye geldi konu, aslında bu işin en zor ve en kolay kısmıydı bu; ama bunu yapmak zorundaydık, biz de varız demek zorundaydık. Hastanede yatan hastalarımızla yaptığımız için, herkes tedavilerinin arasında gelip provalarına katıldı ve tekrar tedavilerine döndü. Son haftaya geldiğimizde bütün herkesi biraraya getirdik ve son provalarımızı yaptık” dedi.
“ONLARLA ÇALIŞMAK BÜYÜK ONUR”
Halk oyunları antrenörü olan Ayşe Şaziye Güllü ise meslek hayatında ilk kez engelli bireylerle böyle bir çalışma gerçekleştirdiğini kaydederek şunları söyledi: “İlk defa engelli bireylerle bu şekilde bir proje içerisine girmek gerçekten benim için çok onur verici. Sadece üst bedenlerini kullanabilecekleri için zeybek oynamayı daha uygun bulduk. Daha çok yanlarındaki refakatçilerle figürleri belirlemeye çalıştık. Haftada ikişer gün olarak provalarımızı yaptık. Zor tarafı, hastaların aynı zamanda tedavilerine gidip gelmek zorunda olmasıydı. Sürekli bir arada bulunamadılar. Parça parça yapmaya çalıştık sonunda bir bütün halinde oynadık. Tabii ki bu kısa sürede yapabildiğimizi yapıyoruz ” şeklinde konuştu.(DHA)
DHA-Genel – Türkiye-İstanbul / Merkez – Özlem YURTÇU KARABULUT, Yunus Emre YALÇIN