Muhakeme gücümüzü kaybediyoruz.
Yapay zekâ düşünce pratiğimizin önüne geçerse beynimizi kullanma yüzdemiz düşecek.
Çalışmayan kasların atrofiye uğraması gibi beynimiz de küçülecek.
Hayatımıza yeni giren teknolojilerin hem yararlı hem de yararlı olmayan yanları var. Dikkat ederseniz “zararlı” demedim. Sadece bazı konularda bizi ileri taşırken bazı noktalarda da geriye götürebiliyor.
Yapay zekâ ve yapay sohbet ile ilgili son çıkan bilgileri bir süredir inceliyorum. Konu ile ilgili bir makalede bir yapay zekâ sohbet robotunun, insan diliyle etkileşim kurup cevaplar oluşturabilme yeteneği sayesinde, yalnızca iki aylık bir sürede ayda 100 milyon aktif kullanıcıya ulaştığı bilgisine rastladım. Hakikaten büyük bir kitle. Sosyal medyada vs. kullandığımız hesaplara baktığımızda Tik Tok’un dokuz ayda, Instagram’ın yirmi ayda ve Uber’in yetmiş ayda ulaştığı kullanıcı sayılarını geride bırakmış durumda.
Northeastern Üniversitesi’nde insan-bilgisayar etkileşimi ve yapay zekâ çalışmaları yürüten Yardımcı Doçent Dakuo Wang, yapay zekânın giderek artan bir yaygınlık kazanacağını belirtiyor ve bu eğilimin durdurulamayacağını vurguluyor.
Peki bu durum bizi nereye götürecek? Okulların en basit bilgi ağına kadar inen bu yapay zekâ uygulaması zekâmızdan neler alacak & neler verecek?
Bu sosyal olmayan arkadaşımızı birçok alanda kullanabiliriz. Güncel sohbette, eğitimde, proje planlamada, yazı yazmakta, mektup/e-mail yazmada, çeviride vs.
Ancak bazı mecralarda farklı etkileşimi olduğu kaçınılmaz bir gerçek.
Mesela, “Sosyopatlar için yeni bir arkadaş potansiyeli taşıyor.” desek de yeridir. Ancak hiçbir “sohbet robotu” bizim arkadaşımız değildir . Özel sohbetler yapmaya başladığımızda karşımızda soğuk bir makinanın olduğunu unutmamamız gerekir. Bu zamanla bir bağa ve alışkanlığa dönebilir.
Psikolojik olarak bir ruhsal problem taşıyanların da kendi durumlarını paylaştığı bu robotlardan nasıl bir geri dönüşüm aldıkları da merak konusu. Zamanla ruhsal sorunlarımızı çözen bir makine ile karşı karşıya kalmak insanı korkutuyor. O yüzden bu konularda gerçek danışmana başvurulması gerektiğini unutmamak lazım.
Yapay zekâ, ne kadar duygusal zekâ olabilir ki!
Akademik yapı içinde düşünüldüğünde ve doğru kullanıldığında, ChatGPT bir makaleyi kısaltabilir, bazı bölümleri yeniden yazabilir, dil bilgisi kontrolü yapabilir ve metnin tarzını geliştirebilir veya değiştirebilir. Ancak, kullanıcıların sohbet robotuna ne yapmasını istediklerine dair detaylı bir komut vermesi gerekmektedir. İşte burada kafayı biraz kullanmak gerekir.
Her ne kadar sistemi tarayarak bilgileri bizimle paylaşmaya çalışsa da ChatGPT’nin doğrulama için uygun bir seçenek olmadığı gerçek.
Benim asıl üzerinde durduğum konu eğitim.
Fikrimce; “Yapay Zekâ” eğitimde öğrenmeyi engelliyor.
Bazı öğrenciler bu konu ile ilgili öz eleştiri yapabiliyor. ChatGPT gibi yapay zekâ tabanlı araçların öğrenme sürecine olumsuz etkileri olabileceğini savunuyorlar. Öne sürdükleri endişeler arasında bu tür teknolojilerin özellikle öğrencilerin motivasyonunu düşürebileceği, öğretmenlerin öğrencilerin gerçek anlamda ne kadar bilgi edindiklerini değerlendirmesini güçleştirebileceği ve öğrencilerin yazma ile eleştirel düşünme yeteneklerinin gelişimini olumsuz yönde etkileyebileceği yer alıyor. Tüm eğitim sistemleri için ortak bir problem gerçek ölçme ve değerlendirme. Bunu yapay zekânın içinde olduğu bir öğrenme sürecinde ölçmenin ne kadar zor olduğunu bir düşünün.
Ayrıca, bu durumun öğrenciler arasında adil olmayan avantajlar yaratabileceği ve tembelliği teşvik edebileceği konusunda da ciddi kaygılar var.
Öğrenme dışında ChatGPT’nin öğrencilerin yazma ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerine engel olabileceği gerçeğini de unutmamak lazım. Daha ileri gidersek bu durum aslında çok da adil değil ve öğrencileri ister istemez tembelliğe sürüklüyor.
Özetle; yapay zekâ tabanlı sohbet platformları bizim muhakeme gücümüzü elimizden alıyor. Doğru ve yerinde kullanılmadığı durumlarda ciddi boyutta zihinsel atrofiye yol açıyor. Zaten sosyal medya araçlarında durağanlaşmış zihnimiz, akıl yürütmekten ve yorum yapmaktan aciz duruma gelmiş fenomen takipleri, kim, nerede, nasıl ve ne yapıyorların asıl merak konusu olduğu 24 saatlerimiz, bizi biz olmaktan almış gitmiş bile.
Bu yazının sonuna geldiğimde neyi özlediğimi fark ettim biliyor musunuz?
80’li yıllarda Şişli Bomonti’de bir kafede zincir ile sabitlenmiş, bir tost ve ayran karşılığında oynadığım game whatch’lar…
Hey gidi günler…
Instagram
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio